Gazeteci Çoşkun Aral Türkiye’deki basının durumu, muhabirlik kavramı ve teknolojinin gelişmesiyle fotoğrafın geçirdiği değişimleri anlattı.
Siz hep savaş muhabiri olarak biliniyorsunuz. Savaş muhabirliği gerçekten var mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben muhabirim. Haberciyim. Habere konu olacak belgeleyebileceğim her alan benim için çok önemli. Savaşlara çok sık gittim. Savaşların travmasını, savaşı yaşayan insanlar kadar olmasa bile yaşadım. Vücudumda bunların halen kalıcı izleri var. Ama ben savaş muhabiriyim demiyorum, çünkü gerçekte savaş muhabiri diye bir şey yoktur. Muhabir yeri geldiğinde acıya, gözyaşına, cenazeye tanık olur. Yani muhabirin işi haber olacak her şeydir.
Analog makineden dijital makineye geçişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital makineye çok zor geçtim. Halen makinenin ne olduğunu bilmiyorum. Tek yararı çektiğim fotoğrafı hemen görüp, depolamak veya amacım olan alana kaydetmek, iletmek, yollamaktır. Onun dışında yükselen pikseli ve artan kaliteyle ilgilenmiyorum. Şu andaki makinelerin çekim güçleri, avantajları geçmişteki klasmandan çok daha iyi. Ancak ben 15 yaşımdan beri çektiğim fotoğrafları saklıyorum. Kimse bana dijital fotoğrafın 50 yıl garantisini veremez.
Multimedya’ya doğru bir geçiş gözlüyoruz. Bu fotoğrafın tek başına yetersizliğinden mi kaynaklanıyor?
Hayır. Asıl sebep toplumların bilgiye ulaşma hızının artmasıdır. Bilgilenme hızlandı. İnsanlar göremedikleri, bilemedikleri yerlere ilişkin bilgileri almak için bir çaba ve hız içerisindeler. Bilginin bu kadar çok hızlı aktığı zamanda bilgiye, olaylara, duyumlara yerinde tanıklık etmek için yola çıkmış, bizim için öncü olarak nitelendirilen o insanları da hiçbir zaman unutmuyoruz. Belki onların bize getirdikleri bilgiler eksik olabilir ama bir Evliya Çelebi, Marko Polo, İbni Haldun, Platon, Aristo bütün bu isimler bizim bilgilenme hızımızı bir süreç içerisinde arttırdı ve bugünlere gelmemizi sağladı.
Türkiye’deki basını nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya’daki basınla karşılaştırır mısınız?
Dünya’da da Türkiye benzeri basın yayın organları var. Gazeteciler dünyanın her tarafındaki karanlık noktaları gösterir ama kendi ülkelerinde var olan sorunlara el atamazlar, çünkü monarşi veya partinin monarşisi bunu engeller. Bunun bizde de böyle yapıldığını görüyoruz. Ne yazık ki sağlıklı bir basın özgürlüğü yok. Şu an bizde geçmişte yapılan yanlışların sadece öcünü alırcasına medya üzerinden baskılar sürdürülüyor.
Türkiye’de fotoğraf denilince akla ilk gelen Ara Güler oluyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Türkiye’de fotoğrafçı yetişmiyor mu?
Türkiye’de Ara Güler dışında birçok isim var. Ancak ustamız “Ben fotoğraflarla yaşamak istiyorum” deyip birçok şeyi bir kenara atmış ve bu felsefeyle yaşamış biri.
Ara Güler evrensel kalitede fotoğraf çeken birisiydi. Fotoğrafları dünyanın her tarafında kitap haline dönüştürülüyor ve herkes tarafından satın alınıyor. İnsanlara hitap eden fotoğrafları içerikle, anlatımla, kadrajla yani olmazsa olmaz kurallarıyla çeken birisiydi ve bunlar sonucunda Ara Güler oluştu.
İyi bir fotoğrafçı olmak için hangi donanımlara sahip olmak gerekir?
Öncelikle çok fotoğraf çekmek ve çekilmiş fotoğraflara çok bakmak lazım. En sıkıcı olanı başkalarının fotoğraflarına bakmak derler ama öyle değil. İyi bir fotoğrafçı olmak istiyorsan çok fotoğraf bakacaksın.
Yaşamınızda sizi en çok etkileyen olay ya da fotoğraf nedir?
Birçok fotoğrafçının yerinde olmayı çok zaman arzu etmişimdir ve çok kıskanmışımdır. Ancak bazı şeyleri aştım artık. O olay anında ben vardım ben çektim. Benim yerimde başkası olsaydı o çekerdi diye bakıyorum ve düşünüyorum.
Çok insanın bir daha yaşamasını arzu etmediğim katliamlara tanık oldum. Ruanda katliamındaki tek Türk bendim. Aynı zamanda dünyada sayılı 7 insandan biriydim. Ama bir daha öyle bir katliamı yaşamak ve tanıklık etmek istemem.
Yayına Hazırlayan: Emirhan Elibol (İAHA)