ZAMANA MEYDAN OKUYAN TÜNEL

Eski zamanlarda Karaköy ve Beyoğlu’nu birbirine bağlayan Yüksekkaldırım’dan çıkmak güç olduğundan bir metro yapımına karar veriliyor ve 1875 yılında dünyanın en eski ikinci metrosu olan Tünel inşa ediliyor. Osmanlı’dan miras olarak günümüze kadar gelen Tünel,  Fransız mühendis Henri Gavand’ın imzasıyla günümüze kadar geliyor.

Yolculuk 90 saniye sürüyor. Güç merkezinde hareket için komut verilince iki vagon karşılıklı olarak hareket ediyor. Günde ortalama 181 sefer yapan Tünel, her seferde ortalama 170 yolcu taşıyor. 07.00 ‘de çalışmaya başlayan Tünel’in seferleri 22.45’de sona eriyor. İstasyonlarda “Karaköy’den Pera’ya Zaman Tüneli” isimli fotoğraf sergileriyle karşılaşıyoruz. Tünelin dünden bugüne uzanan serüveni, kronolojisi birçok fotoğraflarla gösteriliyor.

Biz yolculuğumuza 14.49’da Beyoğlu istasyonunda başlıyoruz. Bir zil sesiyle vagonların kapıları hızla kapanıyor. Yolculuk hafif sarsıntılarla başlıyor. Tünel’in vagonları kamyon lastikleriyle betonun üzerinde yol alıyor.

Karaköy istasyonuna 14.51’de ulaşıyoruz. Bu istasyon daha canlı ve renkli bir dekora sahip. Duvarlar seramikle kaplanmış, lale motifleri göze çarpıyor. Girişte sokak çalgıcıları Üç Hürel’den “Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş” şarkısını seslendiriyorlar.

Karaköy istasyonunun duvarlarında da Tünel’in geçmişini anlatan fotoğraflar asılı. Serginin yer aldığı mekanda Tünel’in bir maketi de var. Maketin üstüne “Karaköy ile Beyoğlu arasında 573 metrelik hatta çalışan dünyanın en eski 2. metrosu.” notu düşülmüş.

İstanbul’un gözdesi haline gelen bu görkemli yapı o kadar benimsenmiş ki Beyoğlu civarındaki kimi esnaf işyerlerine Tünel Eczanesi, Metro Büfe gibi isimler vermiş. Zaten çoğumuz Beyoğlu istasyonun karşısındaki meydana Tünel Meydanı denildiğini biliriz.

Geçmişten günümüze Tünel’in bazı özellikleri gelişen teknolojiyle birlikte değişime uğramış. İlk zamanlarda buharla çalışırken elektrikli hale getirilmiş. Öncelerde Tünel’in karşısında bulunan bir makinist tarafından yürütülen tren, günümüzde kumanda merkezinden kontrol edilmeye başlanmış. Bir diğer değişen özelliği ise ilk zamanlarda iki vagondan oluşan trenin ön vagonunda hayvanlar, eşyalar ve arabalara tahsis edilmiş bir bölüm bulunuyormuş. Şimdilerde sadece insanların kullandığı bir taşıma aracı haline getirildiği görülüyor.

İstanbul’un önemli çekim merkezlerinde yer alan Tünel yerli yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya hala devam ediyor. Tünel bölgelerine bakıldığında Karaköy’ün önemli ticari merkezi olması, Beyoğlu’nun meşhur eğlence mekânları, sanat galerileri ve pasajlarının bulunması Tünel’in değerini artırıyor. Tünel’in açılmasıyla bu yerlerin eskiye oranla daha da canlandığı aşikâr…

Tünel’in ilk zamanlarında birçok yazar İstanbulluların neler yaşadığına tercüman olmuş. Yazar Cemil Refik “Tünel Kayışı”  adlı yazısında Tünel’in insanlar üzerinde derin bir bağ oluşturduğunu gözler önüne seriyor.

“ Nihayet zil çalıyor; tangırtılar, zıngırtılarla araba hareket ediyor. Kara kayış yuvasının önünden kaçırdığı avını kovalayan bir yılan gibi, delikten çıkıyor, karanlık dehlizde vagonun ardı sıra uzanıyor. Öte baştan vagonlardan çıkanlar bir kere daha kayışa göz atmadan ayrılamıyor. İçlerinde, sadece Tünel’e binmek hevesiyle gelenler pek çok. Kapının önüne kadar çıkıp tekrar dönüyorlar. Eskiden, her gün Tünel’e bindikleri halde bunun ne ile işlediğini düşünmeyi hatırlarından bile geçirmeyenler şimdi kayışı ile alakadar. Şurası muhakkak ki, halkımızın bu alakası, Tünel kayışına karşı gösterilen bu muhabbet. Tramvay sıkıntısından biraz olsun kurtulmanın sevincinden ibaret.”

Cemil Refik’in yazdıklarından da anlaşıldığı üzere Tünel’in işlemediği zamanlarda bile yokluğu insanlar üzerinde derin bir iz bırakır, eksik hissetmelerine sebep olurmuş.

Günümüzde İstanbul’un kısa ama keyifli yolculuğunun simgesi olan Tünel, bizlerin şüphesiz vazgeçilmez bir parçası olarak kalmaya devam edecek. Zamana karşı meydan okuyan Tünel’de yeni hikâyeler, yeni sıcak ortamlar yakalamak bize kalıyor.

Haber: Ezgi Ayhan (İAHA) – Sinan Daşpınar (İAHA)