Betûl Mardin, Türkiye’de halkla ilişkiler denince akla gelen ilk isim. Kendisi Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği’nin (IPRA) ilk Türk kadın başkanı oldu. Hemen ardından Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) tarafından kendisine “Member Emeritus” unvanı verildi. Bu unvana sahip dünyada sayılı kişilerin arasına giren Betûl Mardin, artık halkla ilişkilerde “Üstad” olarak anılmaktadır.
Bugün çok heyecanlıyım. Çünkü Türkiye’de halkla ilişkilerin üstadı Betûl Mardin’in evine söyleşi yapmak için gidiyorum. Beni Teşvikiye’deki evi Teşvikiye Palas’ta bekliyor. Randevu saatine geç kalmamak için erkenden yola çıkıyorum. Beni kapıda Betûl Hanım’ın şoförü Hamdi Bey karşılıyor. Kapıyı 44 yıldan beri Betûl Hanım’ın yanında çalışan Rabia Hanım açıyor. Ardından da Betûl Hanım’ın asistanı Pırıl Hanım beni karşılıyor. Betûl Hanım beni masasında bekliyordu. Kendisi için aldığım çiçeği kendisine verdikten çay ve kurabiye ikramında bulunuyor. Çaylarımızı içip kurabiye ve çikolatalarımızı yerken başlıyorum sorularımı sormaya.
Neden halkla ilişkiler?
Basın, tiyatro, sinema, radyo ve televizyon alanlarında görev aldım, hiçbirini mesleğim olarak görmedim. Tam anlamıyla gazeteci değildim, sayfa sekreteriydim. Yazı derler, çeviri yapardım. Sahneye çıkmadım, prodüksiyonda çalıştım, radyoda yüzlerce program yaptım, televizyonda oyun bölümünü kurdum ve çeşitli yapıtları televizyona uyguladım. Her biri gelişmemde bir tuğla görevi gördü ve nihayet yaşamımın üzerine mesleğimin adını, birikimimin mürekkebiyle yazabildim, Halkla İlişkiler. Halkla İlişkiler uzmanlarından mesleğin inceliklerini anlatan yazılar rica edilirken, benden bu konuda konuşmam istendi ve bu durum günümüze kadar değişmedi.
O günden bugüne halkla ilişkilerde değişen ne oldu? Nasıl bir gelişim gösterdi?
İlk başladığım zaman iletişim araçları daha azdı. Bugün ise elini kaldırsan farklı bir iletişim aracı göze çarpıyor. Dolayısıyla dünyanın öbür ucuna daha kolay erişebiliyorsun ama seslendiğinde 6 kişi değil 600 bin kişi var. Bu rakama anlatmak ve isim yapmak çok daha zor.
Bugün halkla ilişkiler sektöründe hâlâ eksik olan, üzerinde durulması gereken nokta nedir?
Bence Halkla İlişkilerin önemini hâlâ tam olarak bilmiyorlar veya idrak edemiyorlar. Bu gelişmemiz üzerinde en önemli sorunumuz diye düşünüyorum. Bu sorunu da genç PR’cılarımızın çözeceğine ve önem vereceğine inanıyorum.
Gençlere halkla ilişkiler mesleğini öneriyor musunuz?
Çok çalışkan, çok enerjik, hareketli, kendini yenileyen, gündemi takip eden, bilgili ve bilgisini tazeleyen ve üretici bir beyni olan gençlere mesleğimi öneriyorum. 90 yaşındayım ve hâlâ büyük bir zevk ve azimle çalışıyorum.
Gazetecilikle halkla ilişkilerin arasındaki ilişki nedir?
Gazeteler yenilikleri haberleri halka sunmakla görevli biz gazetelere bu gereken haberleri yenilikleri sunmakla mükellefiz.
Şimdiki gazetecileri nasıl buluyorsunuz?
Ben gazeteciydim ve şimdiki gazetecilere 90 yaşında olduğum için sonsuz sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Öncelikle İstanbul’un tanınması önemli midir halkla ilişkiler için?
İstanbul’un ne kadar önemli, saygın bir şehir olduğunu anlatabilirsek burada da çalıştığımız için o kadar yükseliriz. Mertebemiz yükselir. Yaşanılan ülkeye ve şehre göre PR yapmak değişir ve ona göre bir strateji ve plan yapıp adım atmak gerekir.
İletişim eğitiminde öğrencilere Anadolu da tanıtılmalı mıdır? Bir ülkenin ruhu yani kültürü, gelenekleri, yemekleri tanıtılmalı mıdır?
Tabii ki, kendi ülkesinin tarihini geçmişini büyüklüğünü önemini bilecek ki iş hayatında da katkıda bulunabilsin.
Bu unutulmaz söyleşi için çok teşekkür ederim.
Rica ederim.
Betûl Mardin, gerçekten bir idol. Kendisiyle sohbet ederken, “Betûl Mardin 90 yaşında olamaz,” diye düşündüm. “Neden?” diye soracak olursanız kendisi yaşamayı seven, enerjik ve sohbeti çok tatlı bir kadın. Yaşını hiç de göstermiyor diyebilirim. Betûl Mardin, gibi mükemmel bir hanımefendiyle mükemmel bir söyleşi yaptığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Betûl Mardin ile geçirdiğim bu unutulmaz anıyla Betûl Hanım’dan ayrılıp eve doğru yola çıkıyorum.
*Bu söyleşi İstanbul Aydın Haber Ajansı (İAHA) tarafından hazırlanan GÖZ dergisinin 8. sayısında yayımlanmıştır.
Söyleşi: Ömer Durmaz (İAHA)
Fotoğraflar: Sinan Daşpınar (İAHA)