İstanbul Haliç boğazında bulunan Atatürk Köprüsü günübirlik balık tutmak isteyenlerin uğrak noktası olmuş durumda.
Unkapanı Küçükpazar bölgesi ile Beyoğlu’nun Azapkapı semtlerini birbirine bağlayan köprü, gürültüden kaçan balıkçıların mesken tuttuğu bir yer. Yağmurlu ve rüzgârlı bir hava olmasına rağmen köprüye balık tutmaya gelenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Balıkçı Mahir 43 yaşında, sık sık buraya balık tutmaya geliyormuş. “Bir kova dolusu balık tutacağımı bilsem yine de Galata Köprüsü’ne gitmem”, diyor. Sebebini sorunca “Oradakiler çok hırçın, anlayışsız. Sürekli kavga gürültü oluyor orada. Ama burada böyle değil, hepimiz birbirimize yardımcı oluruz” diye cevaplıyor. Söz köprünün kalabalıklığına gelince “ Bu da bir şey mi? Ben güzel havalarda bu köprüde 500 balıkçı gördüğümü hatırlıyorum. İğne atsan yere düşmezdi.”
Mahir’in yanında altmışlı yaşlarında Hasan var. Oltası hareketlenince dikkat kesildik. Hasan bir çocuk telaşıyla günün ilk hasadına kavuşmak için oltanın makarasını hızla yukarı çekti. Biraz sonra gördük ki oltada balık malık yok.
“Kesin çinakop kırdı”, dedi Hasan. Oltanın iğnesi kırılmış. Yüzünün iki yakasını keskin bir şekilde birbirinden ayıran kavisli burnundan hızlıca bir iç çekti. Hasan yeni bir iğne takarken “Bu çinakoplar için daha sağlam bir ip bağlamalı, benim ip çok yumuşaktı” deyince İlhan, “Bazen de balığın yarısı gelir” diye araya gidi.
“O nasıl oluyor?”
“Balık iğneye takılınca başka bir balık gelip onu yemeye çalışır.”
Köprüde çaycılar, simitçiler ve pideciler de var
Bu köprüde balıkçılar dışında çaycılar, simitçiler ve pideciler de var. Simitçiler köprü muhafızları gibi girişlerde durup pek hareket etmezler. Pideciler ise motosikletleriyle seslenip geçerler. Ama bizim çaycılar balıkçılarla balık olur, balıklarla da su olur adeta. Ellerinde termoslarıyla “Sıcak çay” diye bağırıp araba seslerine bana mısın demezler. Hemen hemen herkes çay alıp içer. Çaycılardan biri de Salih. 25 yıldır burada çay satıyor. “Hep burada mıydın?” dedim.
“Buradaydım. Başka yere gitmedim.”
“Satışlardan memnun musun?”
“İşler iyi çok şükür.”
Salih bana çay ikram ediyor ben de ona sigara ikram ediyorum. Balıkçılarla aran nasıl diyorum. Gülüyor. “Onlarla aram çok iyi birbirimizle iyi anlaşıyoruz”, diyor. Salih daha sigarasını bitirmeden çay diye bağıranlar oldu. Salih aceleyle termosunu sırtlayıp yetişti onlara…
Şanslı olanların oltası yola düşer
Rüzgârlı havalarda balık tutmanın bazı zorluklarıyla karşılaşıyoruz. Zira hava pek şairane değil. Balıkçıların oltasını tutturduğu tahta rüzgâra dayanamayıp oltaları fırlatıyor. Şanslı olanların oltası yola düşer, şansı yaver gitmeyenlerin oltası kendisini bir anda Haliç’in sularında bulabilir. Ben bugün şanslı olanlara denk geldim; rüzgâr bugün iki oltayı yola fırlattı.
Burada şansın yaver gitmemesi hiç balık tutmamak anlamına da geliyor. Emekli İlhan saatler süren bekleyişin ardından eli boş ayrılıyor köprüden. 8 yıldır hemen hemen her gün balık tutmaya geliyormuş. Sabah erkenden hazır bulunmuş burada. “Bugün tavayı yağlayamadık”, diyor. “Sağlık olsun” dedim. “Nasibinde ne varsa onu alırsın” diye iç çekti. “Burada çinekop bayramı yaptığımız çok oldu” diye hayıflandı.
“Nereye gitti peki bunlar?”
“Belli ki bugün aç değiller. Aç oldular mı üşüşürler oltaya.”
Sabahın köründe gelip tavayı yağlamadan çekip gitmek de var
Balıkçılar oltanın iğnesine yem olarak korkuluklar üzerinde küçük parçalara böldükleri hamsileri yerleştiriyorlar. Bu korkuluklara yaslanırsanız bütün gün balık kokma riskiniz varmış. Balıkçıların başlarına bazen bu gelirmiş. O yüzden balıkçıların köprünün korkuluklarına yaslandığına şahit olamazsınız.
Sadece bazı balıkçılar burada tuttuklarını satarlar. Çoğunluğu tuttuklarını eve götürüyor.
Atatürk Köprüsü’nde yağmura ve sert rüzgâra aldırış etmeyen bu balıkçılar, insanı hayrete düşüren bir sabır sergiliyorlar. Hepsinin kabul ettiği tek gerçek de zaten bu sabır. Dile kolay emekli İlhan gibi yağmura ve rüzgâra aldırmadan sabahın köründe gelip tavayı yağlamadan çekip gitmek de var bu işin sonunda.
Haber-Fotoğraf: Nesrullah Hasdemir (İAHA)