Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Toplum mesleğimizi etik ve doğru yapmadığımız için reklamcılara ve gazetecilere güvenmiyor”

İstanbul Aydın Üniversitesi Reklamcılık Bölümü’nün düzenlediği “İletişim Etiği” başlıklı online söyleşiye katılan Prof.  Dr.  Süleyman İrvan iletişim sektörünün sahip olduğu etik anlayışın topluma olan yansımalarını detaylı olarak anlattı. Konuşmasında gazetecilik ve reklamcılık mesleğinin etik değerleri göz ardı etmesinden kaynaklı toplumda itibar kaybettiğinin altını çizen Prof. Dr. İrvan söyleşiyi şöyle sürdürdü:

 

Prof.Dr. Süleyman İrvan: Sevinçten 10 kilometre yürüdüm…“Etik evrensel düzeyde geçerli olan ilkelerdir”

“Ben etik konusuyla bütün akademik hayatımın başından itibaren hep ilgilendim. Aslında bu alana girişim tesadüfi oldu.  Gazi Üniversitesi’nde asistanken fakültede ilk iletişim etiği dersi konulduğunda o dersi verecek kimse yoktu çünkü etik konusunda o dönemde çalışan kimse yoktu. Ben dersi vermeye böyle başladım. Doğru düzgün hiç kitap yoktu bu konuda. Yalnızca Zeynep Alemdar’ın bir kitabı çıkmıştı. Onun dışında yazılmış bir kaynak yoktu. O tarihten bugüne kadar hocalık yaptığım bütün üniversitelerde etik dersi verdim. Kıbrıs’ta ilk okur temsilcisi oldum. Bir gazetede 2 yıl okur temsilciliği yaptıktan sonra medya etik kurulunu kurduk. Onun başkanlığını üstlendim. Böylece hem ders hem uygulama tecrübesi edinmiş oldum.  Etik daha çok bugün mesleklerle ilişkili bir kavram oldu. Etik kararlar almak zor bir şey değildir de toplum bu kararları nasıl karşılıyor asıl bu çok önemli. Etik evrensel düzeyde geçerli olan ilkelerdir. Ahlak ise daha yerel düzeyde olan dine ve kültüre dayalı daha bireysel yargılar ifade ediyor. Biri daha evrensel ve ilkelere dayalı diğer daha yerel ve kültüre dayalı olarak tanımlandığında ikisi arasındaki farkı anlatmış oluruz. Ahlak daha göreceli kültürden kültüre değişebilen bir alan. Mesela bizim kültürümüzde sınavlarda arkadaşa yardım etmek fedakârlık olarak görünür ama Amerika’da onlar için bu ayıp bir şeydir. Etik de kültürel ve yerel özelliklere sahip olabilir zaman zaman ama genel olarak normlara sahip evrensellik iddiası taşıyan bir durumdur.”

 

“Reklam ikna edici iletişimdir”

“Reklamın amacı ikna etmektir. Reklam, ikna edici iletişimdir. Doğal olarak abartı içerir. Bunu da aslında toplum da bilir ama bir aldatma varsa bu etik anlamda da kabul edilemez. Reklam üreticileri ve firmalar bizi nasıl görüyor? Asıl soru her zaman bu olmalı. Bireye tüketici gözüyle mi bakıyor yoksa yurttaş gözüyle mi? Bizim ülkemizde reklamlar diye bir jenerik gelir ve reklama öyle geçilir Amerikan medyasında bu yoktur. Orası halkı daha tüketici gören bir gözle bakar. Kıta Avrupa’sında ise biraz daha yurttaş gören, reklamlardan önce uyaran bir anlayış vardır. Aldatıcı boyutta reklam etik açıdan yanlıştır. Bunun için reklam özdenetim kurumuna başvuru yapmalısınız. Reklamlardaki fotoğraf hilesi de yanlış bir şey. Aslında gerçek anlamda bir etik denetim olsa reklamların büyük oranı yanıltıcı reklam statüsüne girer. Aslında toplum geliştikçe bu tür konulara duyarlılığı arttıkça bunu sorgulamaya başlar burada da medya okuryazarlığı devreye giriyor. Bizim aslında yurttaş olarak gördüğümüz şeyleri sorgulayabilmemiz lazım. Çünkü bu etik dışı duruma herkes maruz kalıyor.”

 

“Reklamcılara ve gazetecilere güvenmiyor”

“Deprem haberiyle define haberine aynı muhabir gitmemeli. Her muhabir travmatik olayları sunmaya psikolojik açıdan hazır olamaz. Ama diğer bir açıdan medya kuruşları sansasyon yaratmak için haberin marjinal sunulmasını talep edebilir. Bunlar etik açıdan doğru değil tabii ki. Ayrıca her insan her şeyi yapamaz, uzmanlaşma alanı olmalı. Artık habercilikte de abartı vardır. Mesela en ufak bir şeyde en sansasyonel kelime seçiliyor kavram olarak kullanılabilecek en ağır kelime saçılıyor. Gördüğümde bundan daha ağır bir olay olduğunda hangi kelimeyi kullanacaksın diye soruyorum. Kelimeleri de itinalı doğru kullanmak lazım. Bu her alanda çok önemli. Olayı aktarırken doğru ve sorumlu biçimde aktarmak gerekir. Mesleklerimizin itibar kaybetmesi işte bu yapılanların sonucu. Toplum mesleğimizi etik ve doğru yapmadığımız için reklamcılara, gazetecilere güvenmiyor. Doğru davranış için mücadele etmemiz gerekiyor. Editör böyle istiyor deyip onu yaparsak aldığımız eğitimin hiçbir önemi kalmaz. Zaten bu işler böyle gidiyor deyip teslim olmamız anlamına gelir, bu ne mesleğimizi ne bizi ne de toplumu mutlu eder. Bununla da mücadele etmek lazım. Mesleki bilinçle hareket etmemiz gerekir. Mesela kendi mesleğimizle ilgili örgütlerde yer alabilmeliyiz oralarda tartışabilmeliyiz. Bu dernekler bunlar için var. Gazeteciye zorla etiğe aykırı bir uygulama yaptıramazsınız. Mesleki ret hakkını kullanması lazım. Sıkıntı bence bu ilkelerin bu kadar özümsenmemesi. İnsanlar bunu benimserse o zaman birbirlerinden aykırı bir şey istemezler.”

 

“Olayı anlatmak için cesedi göstermenize gerek yok”

“Deprem haberlerinde kullanılan görseller bu kadar yakın çekim verilmemeli. Çünkü bu travmatik bir süreç. Biraz daha duyarlı olmak gerekiyor. Hatırlarsanız Aylan bebek olayında medyaya iki farklı fotoğraf servis edildi. Bunlardan biri Türk medyasının kullandığı kumsaldaki fotoğraf, diğeri ise Batı medyasında kullanılan askerin bebeği taşıdığı fotoğraf.  Burada aslında etik tercih yapabilmek söz konusu. Türk medyası yerde yatanı koydu ve çok eleştiri aldı. Ceset üzerinden prim yapmanıza gerek yok. Olayı anlatmak için cesedi göstermenize gerek yok. Depremde de bu böyle, ölmüş bedenlerin fotoğraflarını göstermeyin, kurtarılanların fotoğrafları biraz daha dikkatli bir şekilde belki uzaktan verilebilir. Görüntü konusunda çok hassas olmak lazım. Zarar vermeme ilkesini unutmamalıyız. Haberiniz karşındaki kişiye zarar vermemeli. İnternet öncesinde medyada haber çıksa bile ertesi gün unutulur giderdi ama artık hepsi kalıcı hale geliyor. O fotoğrafları çocuklar büyüdüğünde de görecekler biraz da bunu düşünerek biraz empatiyle karar vermek gerekiyor.”

 

“Haber diline çok dikkat edilmeli”

“Cinayet haberlerimizde çok problem var. Terminolojik olarak dili doğru kullanmak lazım, insanları damgalamamak çok önemli, biz mahkeme değiliz. Maktulü biliyoruz fakat diğer taraf için yargıda bulunamayız biz sadece olayı aktarmalıyız. Terminoloji olarak zanlı, sanık, hükümlü gibi bilinmesi gereken bazı kavramlar mevcut. Yoksa o insanlara zarar verebilirsiniz. Cinayet haberlerinde mağdurların korunması da lazım. Zarar verilebilecek fotoğrafları ve cinayet mahallinde cinayeti gösteren fotoğrafları kullanmamalıyız.  Daha çok uzaktan çekilmiş fotoğraflar tercih edilmeli. Haber diline çok dikkat edilmeli. Bunların nasıl yapılması gerektiği konusunda deneyimlerden oluşmuş bir birikim var.  Aslında önemli olan etik bilinç çerçevesinde bu olaylara yaklaşmak. Mesleğin geleceğini düşünüp uzun vadeli bakmak lazım.”

Haber: Zehra Semerci (İAHA)