PROF. DR. ÜMİT ATABEK: “HALA İNTERNETE ERİŞEMEYEN MİLYARLARCA İNSAN VAR”

0
1179

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi ev sahipliğinde bu yıl 3. kez düzenlenen İletişim ve Teknoloji kongresinde konuşan Prof. Dr. Ümit Atabek, mobil teknolojilerin gelişmesiyle sayısal uçurumun önemli bir sıçrama yaptığını ancak hala devam ettiğini vurgulayarak, “Türkiye’de son yapılan araştırmalar gösteriyor ki Doğu illerinde kadınların, düşük gelirli ve eğitimsiz grupların tek enformasyon kaynağı televizyon.  Yani mobil teknolojiler önemli bir sıçrama yaptı ancak sayısal uçurum hala devam ediyor,” şeklinde konuştu.  

Resim

Üç gün boyunca pandemi sürecinde teknoloji, toplumun dönüşümü, dijital katılım ve çevrimiçi eğitim gibi konuların çevrimiçi ortamda ele alındığı kongrenin ikinci gününde Yaşar Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ümit Atabek, iletişim teknolojisi ve toplum ilişkisini değerlendirdi. Prof. Dr. Ümit Atabek “Hayaller ve Gerçekler: İletişim Teknolojileri Toplumları Nasıl Dönüştürür?” başlıklı konuşmasında teknoloji sözcüğünün kökenlerini ele alarak şunları söyledi:

“Biz teknoloji derken aslında Tekhne kavramından bahsediyoruz. Tekhne’nin ne anlama geldiği konusu ilginç bir konu aslında. Bizim bugün teknoloji ile ilgili tartışmamızın özünü teşkil edecek kadar önemli bir konu ve kavram. Hepimizin bildiği ve son yıllarda özellikle iletişimcilerin üzerinde durduğu Aristoteles’in Retorik adlı eserinin tam başlığı Tekhne Rhetorike’dir. Yani şunu demeye çalışıyorum: Tekhno sözcüğü aslında farklı kavramları bir araya getiren bir şemsiye kavramdır. Yani bugünkü teknolojiye evrilen bir kavramdan bahsediyoruz. Aynı zamanda teknik anlamındaki teknikten de bahsediyoruz. Bir şeyi yaratma bir şeyi elde etme. Ama daha da önemlisi bir sanattan işin biraz da gizemli bir yanından bahsediyoruz. Dolayısıyla Tekhne bir gizem içeren yapma anlamına gelir. Logos da bildiğiniz gibi bugün aslında loji diye İngilizce’ye geçen bir bilim dalını ifade etmektedir.  Dolayısıyla Tekhne + Logos’a bugün modern anlamda üretim bilgisi demek mümkün.”

Prof. Dr. Atabek, bugün teknoloji kavramıyla ilgili konuşurken aslında sanayi ile de ilgili konuştuğumuza vurgu yaparak; “Teknoloji 19. yüzyıldan sonra kullanılan haliyle teknikten daha büyük bir kavram. Bu da Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkan bir ayrım. Daha doğrusu Sanayi Devrimi ile birlikte belirginleşen bir ayrım. Teknik daha mikro ölçekte bir kavram iken teknoloji daha macro ölçekte bir kavrama dönüştü. Teknoloji bugün artık tekniğin toplumsallaşmış halidir. Yani toplumsal ilişkiler çerçevesinde gelişmiş olan bir bilgidir.  Dolayısıyla toplumsal ilişkiler çerçevesinde ancak anlaşılabilecek olan bir kavram haline gelmiştir ve biz artık bu şekilde bir teknolojiden bahsediyoruz,” şeklinde konuştu.

“Teknoloji giderek tüketim nesnesine dönüşüyor”

ResimTeknoloji konusunun psikolojik ve dolayısıyla sosyal psikolojik bir konu olduğuna da dikkat çeken Atabek; “Toplumsallaşmış üretim olarak teknolojinin hemen çağrıştırdığı kavram tekno-fetişizm’dir. Yani biz teknolojiyi artık olağan bir biçimde anlayamıyoruz. Ne zaman bilimden bahsedersek mutlaka teknolojiden bahsediyoruz. Hatta o kadar işin tanıdı kaçırdık ki, bilim tek başına bir şey ifade etmez hale geldi.  Yani nerdeyse, hatta bunu söyleyenler de var ‘teknoloji olmazsa bilim hiçbir işe yaramaz’ diyenler de var. Yani esas amaç teknolojiyi üretmek iken aşırı bir yoruma da gider olduk. Burada asıl sorun tekno – fetişizm kavramıyla ifade edilen problemli durumdur. Onu da şöyle özetleyebiliriz aslında: teknoloji üretim bilgisidir dedik esas böyle olması lazım ancak günümüzde teknoloji dediğimiz zaman aslında aklımıza bir tüketim nesnesi geliyor. Yani teknoloji dediğimiz zaman hafif sihirli, hafif karmaşık ve tabi hep bizi cezbeden telefonlar, otomobiller birtakım nesneler aklımıza geliyor. Dolayısıyla teknoloji üretim bilgisi bağlamı giderek bir tüketim nesnesine dönüşüyor,” diyerek konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Ben burada iki kavrama atıfta bulunmak istiyorum. O da şu Sigmund Freud’un protezli tanrı kavramsallaştırması. Bu teknolojik nesneler artık bedenimizin birer parçası, birer uzantısı olarak gündelik hayatımıza giriyor. Hatta o kadar giriyor ki, insanlar kendilerini önceden ancak tanrıların erişebileceği yeteneklere sahip oldukları sanrısına kapılıyorlar. Dolayısıyla biz artık teknoloji dediğimiz zaman sadece teknolojik aletleri anlıyoruz. Teknolojik nesneleri anlıyoruz. Bu aletleri neredeyse birer protez gibi üzerimize yükledik. Dolayısıyla kendimize o kadar büyük özgüven geldi ki Freud’un deyimiyle kendimizi artık tanrı olarak algılamaya başladık. Bu tabii ciddi bir bireysel ve aynı zamanda da toplumsal bir sorun. Yani biz o hale geldik ki teknolojimiz bizden ayrılırsa kendimizi insan dahi göremeyeceğiz neredeyse. Bu çok önemli bir konu tabii.”

“Sayısal uçurum hala devam ediyor”

Konuşmasının sonunda teknolojinin tek başına nötr bir olay olmadığının toplumsal, ekonomik ve politik ilişkilere göre konumlanacak olan bir konu olduğunun da altını çizen Prof. Dr. Ümit Atabek, “2000’li yılların başında biliyorsunuz sayısal uçurum meşhur bir kavramdı ve baktığınız zaman bu durum hala devam ediyor. Tabii giderek azaldı. Özellikle mobil teknolojilerin gelişmesiyle bir parça azaldı. Ama hala dünyada internete erişemeyen milyarlarca insanlar var. Bu işin en gelişmiş olduğu ülkelerden biri olan ABD’nin dahi bazı bölgelerinde düşük gelirli grupların ve kadınların internete erişimi olmadığını biliyoruz. Türkiye’de yeni yapılan araştırmalar Doğu illerinde kadınların, düşük gelirli ve eğitimsiz grupların tek enformasyon kaynağının televizyon olduğunu ortaya koyuyor. Yani sayısal uçurum devam ediyor. Ama mobil teknolojiler önemli bir sıçrama da yaptı.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here