İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Deniz Yengin ile gazetecilikte dijital dönüşüm üzerine konuştuk. Prof. Dr. Yengin, gazetecilikte dijital dönüşüm sürecinin beraberinde getirdiği avantajlar ve dezavantajlar hakkında sorularımızı yanıtladı.
Gazetecilikte dijital dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Dünyada 8 milyar insanın neredeyse üçte ikisi artık internetle yaşıyor. Dolayısıyla online yaşıyoruz. Bu şu demek oluyor; bizler sürekli etkileşim halindeyiz. Şu anda dünyanın üçte ikisi mobil yaşadığı için dolayısıyla tabii ki internet ve dijital dünya vazgeçilmezimiz oldu. Tabii bunun dışında kullanmış olduğumuz mobil telefonlar, mobil cihazlar, ne kadar nesne, cihaz, iletişim aracı varsa onlar da kendi içerisinde dijitalleşiyor. Gazete de bunlardan bir tanesi. Biz yıllarca kitle iletişim aracından, kitle iletişim kuramlarından, kitle iletişim çalışmalarından bahsettik. Burada üç tane temel nokta vardı. Bir tanesi radyo, bir tanesi gazete, bir diğeri ise televizyondu. Bizim yapmış olduğumuz çalışmalar, öğrencilere vermiş olduğumuz eğitimler hep bu üç araç için nasıl bir ileti üretileceği ve üretilen iletinin nasıl değerlendirebileceği üzerineydi. Tabii şu anda günümüzde dijitalleşmeyle birlikte artık bütün bu cihazlar da dijitalleşti. Gazetecilikte tüm bunlarla beraber dijitalleşme trendinin içine girmek zorundaydı. Bu noktada şunu da vurgulamak gerekiyor; gazetecilik dediğimiz kavram yeni kuşaklara, yeni kitlelere ve özellikle de işte bu günümüzde hep söylediğimiz milenyum ya da Z kuşağı dediğimiz kitleye hitap edebilmesi için basılıdan dijitale geçme durumundaydı. Dolayısıyla artık bu zorunluluktan da öte günümüzde mecbur hale geldi.
Neden basılı gazete yerine dijital gazete tercih edilmeli?
Tabii ki dijitalleşmeyle birlikte basılı gazete dediğimiz mecra yavaş yavaş yerini dijital dünyaya bıraktı. Böylece internet haberciliği, yurttaş gazeteciliği, alternatif medya gibi kavramlar gazetecilikteki bu yeni dönemle birlikte sıklıkla karşılaştığımız ve kullandığımız kavramlar oldu. Basılı bir gazeteyi almak basılı bir çalışmayı okumak yeni kitleler yeni kuşaklar için çok kolay olmuyor. Çünkü artık bizler sürekli bir iletiyi tüketmek ve onun çok hızlı bir şekilde avucumuzun içine almak istiyoruz. Ama eski kuşaklar gazeteyi daha çok seviyor. Özellikle benim için bir gazeteyi okurken kâğıdın kokusunu, mürekkebin kokusunu alabilmek inanılmaz bir haz. Ama maalesef artık yeni jenerasyon bunu bu şekilde görmüyor, düşünmüyor. Dolaysıyla da dijitali daha çok tercih ediyor. Daha çok sosyal ağlarda, sosyal ağların içindeki haber paylaşımlarında haberleri tüketmeye çalışıyorlar.
Türkiye’deki medya bu dijital dönüşüm sürecini ne kadar yakalayabildi?
Dijital dönüşüm süreci özellikle 2 binli yıllarda Türkiye’de de başladı. Esasında 1994’te internetin yani World Wide Web’in artık daha çok kullanılmaya başlaması ve yaygınlaşmasıyla birlikte Türkiye’de bir dijital dönüşüm projesi ve dijital dönüşüm üzerine çalışmalar başlatıldı. Bu noktada tabii ki en önemli konulardan bir tanesi dijital içerik dediğimiz olaydı. Örneğin, MERNİS projesi yani artık herkesin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bir numarasının olması da dijital dönüşümün bir göstergesiydi. Bankacılık da bundan çok ciddi anlamda nasibini aldı ve bankacılık kanalları üzerinden internet bankacılığı yayılması yine aynı tarihlerde meydana geldi. Sonrasında gazetecilikle de web ortamına taşındı. Herhalde bunun ilk örneklerinden bir tanesi de Habertürk’tür diye hatırlıyorum. Dolayısıyla Habertürk’le birlikte başlayan bir gazetenin dijitalleşmesi ve internet üzerinden haberlerin artık insanlarla paylaşılma dönemi başlamıştı. Dolayısıyla ben hızlı girdik diye düşünüyorum. Özellikle bütün basılı haber kanalları ve medya patronları da internet gazeteciliğine ve yayıncılığına yatırım yapmaya 2 binli yıllardan sonra çok hızlı bir şekilde devam etti.
Türkiye’deki gazetecilerin dijital dönüşüm sürecine adapte olmaları kolay oldu mu?
Dijital dönüşüm sürecine gazeteciler deneye deneye adapte oldu. Çünkü bizlere bu konuda hiçbir eğitim verilmedi. Dijital dünyada hepimiz kendimizi bu havuzun içinde bir anda boğulur bulduk. Ama hepimiz dijitali dünyadaki örneklerini inceleyerek, analiz ederek, kendimizi yetiştirerek dijital dünyaya adapte olmaya çalıştık. Tabii burada bazı önemli kurallar var. Global dediğimiz kavram var ve bir de lokal dediğimiz kavram var. Önemli olan burada global yaşanan dünyadaki kullanılan temel dinamitlerin lokal dünya içerisinde de ilişkilendirebilerek haber üretim sürecini gerçekleştirebilmek. Bu çok kolay olmuyor ama biz artık şu anda bunu çok rahatlıkla yapıyoruz. Gazeteciler olarak, iletişimciler olarak bunu artık söyleyebiliriz.
Söyleşi: Runahi Özay (İAHA)