İstanbul’un en can alıcı manzarasına sahip en güzel evi benim için şüphesiz ki Tevfik Fikret’in müze olan evidir. Şair Fikret eşiyle birlikte sürekli Robert Koleji’nin yanında bulunan bu yere gelip sık sık resim yapmak ve oturmak için gelir, kurmak istedikleri yuvanın çizimlerini ve planlarını yaparmış. Hisarüstü’nde ağaçlar içerisinde bulunan eve, Tevfik Fikret Farsça ‘kuş yuvası’ anlamına gelen “AŞİYAN” kelimesini isim olarak vermiş.
Uzun, yorucu ve bir o kadarda güzel olan yokuş sonrası ulaşılıyorum eve. Gitmeden önce daha önce gidenlerin yazdıklarını okuduğum ve fotoğraflardan gördüğüm manzarayla karşılaşınca hem yokuşun vermiş olduğu yorgunlukla hem de manzaranın muhteşemliğinin karşısında öylece dikiliyorum bahçede. Boğaziçi’nin şüphesiz en güzel görüldüğü nokta burası. Denizin mavisinin, evin üstünde durduğu ağaçların yeşilinin bütünleşmesini ve Boğaz’dan geçen gemilerin görüntüsüyle insan mest oluyor adeta.
Tevfik Fikret’in ölümünün ardından yokluk çeken eşi Nazime Hanım, bir süre evin eşyalarını satarak yaşamış daha sonra ise evin odalarını Robert Koleji öğrencilerine kiralayarak geçimini sürdürmüş. Amerikalılar’ın Aşiyan’ı satın almak istemelerinin duyulması ardından dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in isteğiyle Aşiyan Köşkü, 1940 yılında İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak Edebiyat-ı Cedide Müzesi adı ile 1945 yılında Türkiye’deki ilk edebiyat müzesi olarak açılmış.
Eve girmeden önce şöyle bir bahçeyi gezinerek gözlem yapıyorum. Daha sonradan öğrendiğim kadarıyla Tevfik Fikret evin bahçesinin doğal görünümünü değiştirmeden bahçedeki taşlardan yararlanarak süs havuzları ve yürüme yolları yaptırmış ve Aşiyan’ın ruhunu korumuş. Son yapılan restorasyonlarda da Tevfik Fikret’in yaptığı gibi özenle korunmuş bu yollar ve süs havuzu. Evin arkasında Tevfik Fikret’in Robert Koleji’ne kolayca ulaşmak için yaptırdığı beyaz köprüsüyle de karşılaşıyorsunuz.
Evin her noktası Tevfik Fikret’in ruhundan parçalar bulunduruyor
Tevfik Fikret’in ilk önce Eyüp’e gömülen cenazesi, 1961 yılında şairin vasiyetnamesine göre evinin bahçesine taşınmış ve müze bu tarihten sonra “Aşiyan Müzesi” adını almıştır. Evin hemen sağ tarafında bahçenin en merkezi yerinde “Ben hala buradayım, yuvamı bırakmadım!” dercesine duruyor bu mezar. Zaten evin her noktası Tevfik Fikret’in ruhundan parçalar bulunduruyor. Müzeyi güvenlik görevlilerinin size verdiği sesli rehber ile gezmeniz, evin içinde dolaşırken o zamanları hayal etmenizi kolaylaştırır nitelikte. Eve girer girmez hemen sol tarafınızda pencerenin önünde oturmakta olan Tevfik Fikret, ev sahipliğine devam ederek ziyaretçilerine o zamanları yaşatmaya yardımcı oluyor.
Osmanlı Halifesi Şehzade Abdülmecid Efendi’nin Tevfik Fikret’in “Sis” başlıklı şiirinden etkilenerek yaptığı “Sis” adlı tablosu ise sol tarafta oturan Tevfik Fikret’in bal mumu heykelinin hemen yanı başında duruyor. Sis tablosunun karşısına geçip Süleymaniye Camii’nin minarelerini görmeye çalışırken, tabloya ne kadar uzun süre bakarsanız o kadar etkileniyorsunuz. Yakından bakıldığında sadece sisli bir havada Boğaz’da giden bir sandal görünür, 2-3 metre uzaktan bakıldığında ise arka plandaki Süleymaniye’nin kubbesi, minareleri, Galata Köprüsü’nün kenarı tek kelime ile harika. Tablodaki minareleri göremeyen ziyaretçiler için ise güvenlik görevlileri devreye girerek tabloyu anlatıyor ve ziyaretçileri minareleri görebilecekleri uzaklığa götürüp tabloyu anlatmaya devam ediyor.
Giriş katındaki salonun yanındaki yazlık oda, Edebiyat-ı Cedide odası olarak geçiyor. Zamanında dinlenme odası olarak kullanılmış odanın duvarlarında asılı Recaizade Mahmud Ekrem’in portresi bulunuyor. Tablonun yanına ise Edebiyat-ı Cedide akımının önemli edebiyatçılarına ait portreler asılmış.
Giriş katındaki odaların geri kalanları ise Abdülhak Hamid Tarhan’a ayrılmış. Abdülhak Hamit Tarhan bölümü, evin kuzeyinde yer alan odaları içeriyor. Tarhan’ın ölümünün ardından eşi tarafından İstanbul Belediyesi’ne bağışlanmış eşyaları evin bu bölümünde sergileniyor. Şairin fotoğrafları ve birebir boyutlarda yapılmış Şehzade Abdülmecid imzalı tablosu da bu bölümün en etkileyici kısmı olarak bende iz bırakıyor. Alt kata indiğimizde ise bu evin eski zamanlardan kaldığını daha iyi anlıyoruz. Yemek odası, mutfak ve Şair Nigâr Hanım bölümünden oluşan bodrum katta yemek odasının kapısı renkli camlarla hoş sohbetlerin geçtiğini düşündüğüm Boğaz manzaralı yemek masasına açılıyor.
“Sokrat’ın Penceresi”
Yemek odası bölümünde bulanan yemek masası ve üzerindeki eşyalar, Tevfik Fikret’in gerçekte kullandığı eşyalar. Naif ve özenle işlenmiş mavi renkli çini desenli tabaklar beni geçmişe götürdü. Anneannemin evinde bulunan tabak ve çatalları anımsatmıştı bana. Gümüş, ışıltılı şamdanlar masanın tam ortasında duruyordu. Eşyaların masanın üzerinde bir sonraki yemeği beklermişçesine hazır oluşu her an merdivenlerden birinin inip masaya oturup yemek yiyeceğini hissettiriyor. Yemek odasının hemen yan tarafında bulunan mutfakta ise ilk dikkat çeken şey Boğaz’a bakan pencere oluyor. Şair bu pencereye ‘Sokrat’ın Penceresi’ adını vermiş. Bunun nedeni ise ünlü filozof Sokrat’a duyduğu hayranlığıymış. Yemek odasının hemen karşısındaki oda ise Şair Nigar Hanım’a ayrılmış olan oda. 1959 yılında Şair Nigar Hanım’ın yakınları tarafından bağışlanan eşyaları, kitapları, arşivi sergilenmektedir.
Tahta merdivenlerin gıcırdamalarıyla birlikte en üst kata çıktığımızda Tevfik Fikret için ayrılan kısma ulaşıyoruz. Yukarı kat tamamen yazar Tevfik Fikret ve eşyalarına ayrılmıştı. Banyosu, çalışma odası ve gözlerini hayta yumduğu yatak odası. Merdivenlerin bitiminin hemen yanında duran banyo küveti lavabosu ile yapılarını koruyor. Çalışma odasında şairin tasarımı olan çalışma masası özellikle dikkatimi çekti. Yaptığı çizimler nedeniyle masanın iki tarafını da büyük kâğıtların aşağı sarkan kısımlarının iz olmaması için sivri kısımları yumuşatmış olması şairin oldukça titiz bir insan olduğunu düşündürdü bana. Çalışma masasına ve arkasında kalan Robert Kolejine geçmek için kullandığı köprünün kapısı ister istemez Tevfik Fikret’i o masada çalışırken hayal etmenizi sağlıyor.
Tevfik Fikret’in anılarıyla Aşiyan
Çalışma odasına Fikret, hem yatak odasından hem de koridordan giriş sağlamış. Kapısını kapatıp kendisini çalışmaya verdiği ya da oğlu Haluk’u düşündüğü zamanlar çalışma odası ve yatak odası arasında volta atarken hayal ediyorum Fikret’i. Koridor kapısından hemen yatak odasına geçtiğimde ister istemez yöneldiğim ilk şey eşsiz Boğaz manzarasına açılan büyük beyaz pencere oluyor. Bu manzaranın sahibi eve gelip bu odadan, bu pencereden Boğaz’ı seyreden herkes “burada ben de şair olurum” diye kısaca geçirmiştir aklından ve küçümsemiştir Tevfik Fikret’i kısacık bir süre de olsa.
Şairin 19 Ağustos 1915’te henüz 45 yaşında şeker komasına girerek hayata gözlerini yumduğu yatağının hemen sol tarafında, Fikret öldükten sonra yüzünden alınan mask bulunuyor. Türkiye’deki ilk ölüm maskı örneği olan bu çalışma, ilk kadın ressamımız Mihri Müşfik tarafından Fikret’in ölümünden hemen sonra yüzünden alınmış.
Tevfik Fikret’in kendi çizimiyle Boğaziçi’ne bakan, büyük pencerelerle ve binayı saran geniş bir balkonla donattığı Aşiyan’ı çok sevdiği hala evin her köşesinden hissediliyor. Ama özenle inşa ettiği köşkte hem ülkenin içinde bulunduğu durumdan hem de evladına duyduğu özlemden hastalandı. Tevfik Fikret Aşiyan’da sadece 9 yıl yaşayabildi ve ismini kendisinin koyduğu köşkün adı olan Aşiyan zamanla semtin de adı oldu. Ve bugün hala Tevfik Fikret’in anılarıyla Aşiyan semti, müzesi huzurla dolu.
Haber ve Fotoğraflar : Dibanur Küfrevi (İAHA)